1 Ağustos 2013 Perşembe

Kim kırk sabah ALLAH'a ihlâslı olursa, kalbinden lisanına hikmet çeşmeleri akmaya başlar hadisi var mı? Nasıl anlamalıyız?

Bahsedilen hadis-i şerif Süyuti'nin Camiu'l-Ehadis'inde Hadsi no: 45421 ve İbn Ebi Şeybe'nin Musannefinde kayıtlıdır. No: 35485

 Hadis-i Şeriflerde kırk, yetmiş gibi verilen rakamlar özel bir karine yoksa genelde kesretten kinaye olarak alınabilir. Yani, az da olsa devamlı olan bir arınma sürecinde insanın kalb ve ruh aleminde gelişen güzellikler ve temizlikler neticesi kalb aynası kir ve lekelerden arınınca, melekut aleminden gelen feyz ve bereketleri algılayacak bir kabiliyet kazanır. Tabiri caizse manevi frekanslara odaklanır ve hikmet damlaları maneviyatını yeşerterek , sadece okumakla elde edilemeyecek irfan menbaı dilinden dökülmeye başlar.
Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkalığı'nın sitesinden alınmıştır.


Aşağıdaki bilgilerde Prof.Dr. İbrahim Canan: Kütüb-ü Sitte eserinden alınmıştır.
1- Hadisin, Câmiu's-Sagir'deki veçhinde: "Kim kırk gün Allah'a ihlâslı olursa" şeklinde gelmiştir. Münâvi: "Kim kırk gün ibadetini Allah'a ihlâsla yaparsa..." diye açıklar ve ihlâslı olmayı "bedenini maddî pisliklerden temizlemek, zâhirî ve batınî duygularını, algılamaya ihtiyaç duyulmayan şeylerden berî tutmak, azalarını, aklî mizanlara ve şer'î ahkâmlara muvafık malum ve mutedil tasarrufların dışına çıkmaktan korumak, onları nebevî nasihatlar, hakimane tenbihler dairesinde kullanmak ve bilhassa lisan ve hayâlini fasid itikadlardan, bâtıl mezheplerden, düşük tahayyülâttan koruyup, onların boş emel ve dipsiz kuruntularla oyalanmasına meydan vermemek, zihnini alçak fikirlerden, gerçekleşmeyecek kuruntulardan uzak tutmak..." diye açıklar. Münâvi, kişinin manevî temizliğini sağlayacak daha pek çok tedbirleri saydıktan sonra, "kalpten lisana hikmet çeşmelerinin akmasını" izah sadedinde: "Çünkü, mânevî tahareti muhafaza ve mücâhedenin peşini bırakmamak, kişiyi müşâhedeye ulaştırır. Nitekim Cenab-ı Hak hazretleri  وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً  "Ey Resûlüm, gece vakti de uyanıp sadece sana mahsus fazladan bir ibadet olarak teheccüd namazını kıl. Umulur ki Rabbin, seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına kavuşturur" (İsra 79) buyrulmuştur. Varlığın gerçek maksudu olan Zât-ı Şerif aleyhissalâtu vesselâm Makam-ı Mahmud'a ancak rüku ve sücud ile ulaşabilirse, hiçbir mahsulü (muktesebatı) olmayan bir kimse nasıl vüsûl arzu edebilir? Bu hakikate binâen büyükler  فَجَاهِدْ تُشَاهِدْ   "Gayret et müşâhede et!" demişlerdir" der.

2- Hadiste "kırk gün"le kayıtlamanın hikmeti şöyle açıklanmıştır: "Bu, öyle bir müddettir ki, bir şeye, bu müddet boyunca devam edildiği takdirde o şey insanda fıtrî, tabiî bir huy haline gelir." Sûfîlerden bir grup, bundan hareketle, bir müridin halvetinin kırk gün olacağına hükmetmiştir.

 3- Muhaddisler bu hadisin zaafına dikkat çekerler. Ancak ehl-i tasavvuf, hadis ilminde rastlanmayan bir metodla, hadisin sıhhatini tahkik ederler ve sıhhatine hükmederler. Münavî'nin kaydına göre Abdü'l-Hakk' ın Şerhu'l-Ahkâm'ında şöyle denmiştir: "Bu hadis, sened yönüyle sahih olmasa da atâ ve imdâd ehline has kılınan zevk, hadisin sahih olduğunu anlamıştır. Bunun anlaşılması, fethî ilme sahip olmayana zordur. Bu "fethî ilm"i elde etmenin yolu, Muhammedî ihlâs vasıtasıyla gelen Feyz-i Rabbânî'dir."
Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkalığı'nın sitesinden alınmıştır.